Çocuklarımıza Hazırladığımız Cevap


        Akıl ve irade ile donanmış olarak yaratılan insan, kendi sorumlulukların bilincinde olabileceğinden, hayat yolculuğunda karşılaştığı durumlar karşısındaki hareket tarzı hususunda özgür bırakılmıştır.
        Sorumluluk bu serbesti ile insanın yaptıkları, yapmadıkları, söyledikleri ve söylemediklerinin sonuçlarını üstlenmesi demektir.
        Hepimiz özgürlüklerimizi, hayatımız boyunca aldığımız eğitim ve diğer çevre faktörlerinin şekillendirmesiyle oluşan dünya görüşümüz doğrultusunda kullanıyoruz. Yine bu görüş doğrultusunda sorumluluklar yükleniyor ya da sorumluluk almaktan kaçınıyoruz.
        Zor zamanlar, insanların insani değerlerle, Hak’la, hakikatle ne derece uzak ya da yakın durduğunu ortaya çıkarır. Bir turnusol gibidir fırtınalı havalar.
        İnsan hayatı için 80-90 yıl iyi bir süre sayılırken, devletlerin hayatı söz konusu olduğunda bu süreler oldukça kısa sayılır, kısadır.
        Osmanlı bakiyesi üzerine kurulan son devletimiz Türkiye Cumhuriyeti‘mizin 93 yıllık kısa hayatında birçok darbe yaşadık. Kalıplaşmış ifadesi ile her 10 yılda bir ….
        Rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşları idam edilirken o zamanın insanları gizli ya da açık ne düşündüler, ne söylediler, ne hissettiler bilmiyoruz.
        Ortamın olgunlaşması beklenerek -ki bu daha fazla kan-daha fazla ölüm demekti-yapılan 80 darbesini olduğunda;
        28 Şubat Post-Modern Darbesi’nde, rahmetli Başbakan Necmettin Erbakan’a onca zulümler yapıldığında;
        27 Nisan e –muhtırası yayınlandığında;
        Nihayet 15 Temmuz Darbe Girişiminin ilk haberleri yavaş yavaş ajanslara düşmeye başladığında…
        Kim ne dedi, ne düşündü, ne hissetti, nerede durdu ?
        Elbette bunların bir kısmını biliyoruz: “Oh olsun…’’, “ Hak ettiler…’’ , ‘’ Böyle olacağı belliydi !...’’ diyerek zalimlerin yanında yer alanlar oldu….Yaşanan acılara, zulümlere bizzat maruz kalıp bu acıyı yaşayanlar oldu; yaralananlar oldu, hayatlarını kaybedenler oldu…Bunlara bir şekilde şahit olup mazlumlardan yana tavır alanlar oldu…Allah’ın “Kahhar” ismine sığınanlar oldu.
        Çevrede onca acı, işkence ve ölüm varken hiçbir şey olmamışçasına hayatına devam edenler oldu.
        Geçmişte yaşanan bu darbeler/zulümler esnasında ve sonrasında kim kimden yana tavır aldı, kim kimin yanında durduysa, bu duruşların/durmayışların yarın ilahi mizanda elbette bir karşılığı olacaktır. O güne kadar da kendi vicdanlarıyla didişip duracaklar mazlumdan, haklıdan yana olmayanlar.
        15 Temmuz Darbe Girişiminin ertesinde devam eden “Nöbetler” sırasında, sosyal medya hesaplarının birinde Mili İrade Meydanında çektirdiği bir fotoğrafın üstüne “ Gelecekte çocuklarım 15 Temmuzu sorduğundan boş boş bakmamak için meydanlardayız” notunu düşmüştü evin küçüğü. Bu söz çok hoşuma gitmişti. Bunu kendisine söylediğimde “ Bugün yaptıklarım yarın da karşıma çıkacak, ilelebet peşimden gelecek… Çocuklarıma torunlarıma vereceğim cevabı şimdiden hazırlamam lazım” diye karşılık vermiş, nezakete daha uygun olacağını düşünerek de, “boş boş” ikilemesi yerine başka bir zarf kullanmadığını söylemişti.
        Evet…
        Gelecekte çocuklarınız size 15 Temmuzu sorduğundan ne diyeceksiniz?
        ‘’-Bilmiyorum, bir şeyler oldu ama pek de hatırlamıyorum, ölenler yaralananlar olmuştu…’’ mu diyeceksiniz?
        ‘’-Bir grup asker darbe yapmak istedi, çok korktum, evden dışarı çıkmadım…’’ mı diyeceksiniz?
        ‘’-Ben siyaseti o zaman da sevmiyordum, şimdi de sevmiyorum. Bir cemaat ile hükümetin kavgasıydı, hiç karışmadım…’’ mı diyeceksiniz?
        Yoksa…
        ‘’15 Temmuz, bu ülkenin hayat- memat meseleydi. 15 Temmuz, uluslar arası emperyal güçlerin kırk yıl besleyip büyüttüğü bir örgütün, ülkeyi, hizmetinde oldukları dış güçlerin işgaline açık hale getirmek üzere hükümeti devirerek, devleti ele geçirme hareketiydi. O devlet ki asırlar öncesinde olduğu gibi, bugün de dünyada zulme maruz kalmış, müslim gayri müslim, tüm mazlumların sığınağı olmuş bir devlet, lideri de sadece ülkemizde değil tüm dünyada ümmetin umudu olmuş, ümmetin yaşadığı tüm coğrafyalarda dualara adı eklenen bir liderdi.
        Bu yüzden, bu liderin çağrısı üzerine sokaklara döküldük; tankları durdurduk; savaş makinelerine geçit vermedik. Tarlalarımızı yaktık, dumanlarıyla gökten ölüm yağdıran uçakların görüşünü engellemek için; kimimiz kolumuzu bacağımızı kaybettik;, kimimiz yaralandık, kimimiz şehit oldu; ama onlara bu ülkeyi teslim etmedik.
        Bütün millet birlik oldu; tüm ümmetin duaları eklendi bu birliğe ve darbeci çeteleri püskürttük. Kimisini caddelerde hareket edemez hale getirdik, şehrin bulvarlarında insan seliyle boğduk, kimisinin kışlasından çıkmasına bile fırsat vermedik. Askerlerimizin kılığına girmiş olan bu zalimler gasp ettikleri savaş makineleri ile bizi korkutmak istediler; çok kan döktüler; ama muvaffak olamadılar…’’ mı diyeceksiniz?
        Yukarıdaki ‘’Yoksa’’ dan sonraki cevabı verebilirseniz, sorun yok zaten. Çocuklarınız sizinle gurur duyacaklardır.
        Ancak;
        ‘’Yoksa’’ dan önceki cevaplardan birini vermek zorunda kaldığınızda, ya çocuklarınız, içlerinde tüm dünyayı kuşatan bir yürek ve dünya ve hayat denen girift bilmeceyi çözmeye koyulmuş bir beyin taşıyorlarsa ?
        Demezler mi ki, ‘’Bu ülkenin 241 evladının şehid olarak toprağa düştüğü, 2195 insanının gazi olduğu bir konuda babamızın hiçbir bilgisi yok. Babamız nasıl bir adammış ki, insanların can verdiği bir konuyla hiç ilgilenmemiş…’Bu cümleyi yüzünüze söylemeseler bile, içlerinden dahi geçirseler yüzünüz kızarmaz mı ? Bir nedamet ateşi içinizi yakmaz mı ?
        15 Temmuz oldu… Bitmedi… Ama oldu…
        Gelecekte çocuklarımız 15 Temmuzu sorduğunda hangi cevabı vereceksiniz?
        Cevabınız hazır mı?

Hiç yorum yok